Bazı insanlar vardır…
Kafanı çevirirsin, “Ne oldu?” dersin, içini dökerler.
Yarım saatte bir ömür anlatırlar.
Dert üstüne dert dizerler.
Dinlersin…
Sustukça konuşurlar.
Anlattıkça rahatlarlar.
Senin gözlerin dolsa da, içinden taşlar dökülse de fark etmez…
Onlar anlatır.
Sen dinlersin.
Ama ne zaman sen konuşmak istersin, ne zaman içindeki o kırılmış çocuğu gösterirsin…
Herkes ya susar…
Ya bakar ama duymaz…
Ya da “Sen de çok büyütüyorsun” diyerek geçiştirir.
Çünkü insanlar artık sadece konuşmak istiyor.
Kimse dinlemek istemiyor.
Kulakları var ama işitmezler.
Gözleri var ama görmezler.
Kalpleri var ama çarpmaz…
Taş gibi…
Soğuk, ağır ve bencil.
Eskiden “Gönül dostluğu” diye bir şey vardı.
Kahvenin kırk yıl hatırı olurdu.
Şimdi kahvenin kupası önemli, içinde ne olduğu değil.
Gönüller değil artık, menfaatler konuşuyor.
Bir zamanlar sevdiğim, değer verdiğim insanlar vardı.
Arkadaş sandığım, sırdaş bildiğim, omuz diye yaslandığım…
Meğer hepsi pamuk şeker gibiymiş.
Renkli ama boş.
Tatlı ama yapay.
Islanınca dağılıyorlar…
Ve sen o şekerin arkasında saklanan madeni çiviyi fark ettiğinde, çok geç oluyor.
Çok gördüm.
Arabamla işine götürdüğüm insanlar…
Ben eve yürüyerek dönerken direksiyonda kasıla kasıla story atanlar…
Yıllarca aynı masaya oturduğum dostlar…
Makamları sallanınca, beni tanımaz oldular.
Telefonumu açmadılar.
Selamımı almadılar.
Yanımda görünmekten korktular.
Ne uğruna mı?
Üç kuruşluk bir mevki…
Beş kuruşluk bir çevre…
Kırıntı gibi çıkarlar uğruna…
Oysa ben onlara soframı açmıştım.
Kimilerine Aylarca Arabamı vermiştim.
Gönlümü açmıştım.
Ama gördüm ki insanlar artık etiket seviyor, karakter değil.
Makam seviyor, mertlik değil.
Para seviyor, vicdan değil.
İçten gülüşler yerine sahte gülücükler.
Samimi sohbetler yerine yapmacık kahkahalar…
Öyle bir çağdayız ki artık “Dostum” diyen ilk fırsatta sırtından bıçaklıyor.
“Senin için her şeyi yaparım” diyen, ilk fırtınada seni terk ediyor.
Ben artık kimseyi sevmiyorum.
Çünkü insanların büyük çoğunluğu, sevilmeyi hak etmiyor.
Söyledikleri ile yaptıkları arasında uçurum olan insanlarla dolu bu şehir.
Bir yanda güler yüzle sana yaklaşanlar…
Diğer yanda arkandan kuyu kazanlar…
Benim hayatımdan çok insan çıktı, istemeden.
Kimi kendini ifşa etti.
Kimi karakterini gözümün içine soktu.
Ve artık çok iyi biliyorum ki…
Yalakalık bir meslek olmuş.
Karakter bir yük gibi görülüyor.
“Doğrucu” olmak, dışlanma sebebi.
“Yalaka” olmak, terfi sebebi!
Ben aç kalırım ama adam satmam.
Ben yalnız kalırım ama yalan konuşmam.
Ama maalesef etrafımda gördüğüm o “çok sevilen” insanlar…
Çıkarı için her şeyi yapan, üç kuruşluk makamlar için şekilden şekle giren insanlar…
İşte bu yüzden…
Ben artık insanların söylediklerine değil, yaptıklarına bakıyorum.
Kimseyi gördüğüm gibi kabul etmiyorum.
Ve hiçbir gülümsemeye kanmıyorum.
Şimdi siz siz olun…
Sizi dinlemeyen, anlamayan, yargılayan, sizi sadece “kullanılacak biri” olarak gören herkesten uzak durun.
İster akrabanız olsun, ister çocukluk arkadaşınız…
Hayat bir kere yaşanıyor.
Onu da sizin ruhunuzu sömürenlerle heba etmeyin.
Sahte dostluklara, çıkar ilişkilerine, tek taraflı fedakarlıklara artık “Dur!” deyin.
Gerçek dostlar, siz sustuğunuzda bile sizi anlayanlardır.
Gerçek insanlar, menfaatiniz yokken de yanınızda durandır.
Gerçek sevgi, karşılıksız yapılan şeydir.
Diğer her şey…
Sadece süslü bir sahtekarlıktır.
Ve ben bu süslü sahtekarlıklardan bıktım.
Siz de bıkın.